Her sabah aynı sokaklarda yürürken fark etmediğimiz bir şey var: Şehirler aslında yaşayan organizmalar gibidir. Tıpkı insanlar gibi, doğarlar, büyürler, bazen hastalanırlar, ama doğru ilgiyle iyileşir ve gelişirler. Ancak unutulmamalıdır ki bir şehrin gelişimi tesadüfe bırakılamaz. Plan ister, vizyon ister, inanç ister.
Bugün gelişmiş şehirlerden söz ettiğimizde aklımıza sadece yollar, binalar ya da parklar gelmemeli. Gerçek gelişim; eğitimle, kültürle, üretimle, sosyal adaletle mümkündür. Bir şehirde gençler nitelikli eğitim alabiliyor, kadınlar iş hayatında aktif rol alabiliyor, yaşlılar huzurlu ve güvende hissedebiliyorsa işte o şehir gerçekten gelişmiştir.
Ne yazık ki birçok şehir, gelişimi sadece fiziki yatırımlarla ölçüyor. Oysa kalkınma sadece betonla değil; insanla başlar. Bir çocuğun okuldan mutlu dönmesi, bir esnafın sabah kepenk açarken umut taşıması, bir annenin çocuğu için hayal kurabilmesi… Asıl gelişme budur.
Bir şehirde kültürel faaliyetler desteklenmiyorsa, gençlerin sesi duyulmuyorsa, kırsal kesim unutulmuşsa, orada büyüme rakamlardan ibarettir, gelişim değil. Belediye başkanından mahalle muhtarına, STK’lardan üniversitelere kadar herkesin bu bilinçle hareket etmesi gerekir. Çünkü şehirler, ancak içinde yaşayanlarla birlikte gelişir.
Peki biz bu şehir için ne yaptık, ne yapıyoruz? Yalnızca şikâyet etmekle mi yetiniyoruz, yoksa çözümün bir parçası olabiliyor muyuz? Çünkü her vatandaş aynı zamanda bir şehir mimarıdır. Fikirlerimizle, davranışlarımızla, önerilerimizle…
Unutmayalım ki, Şehirleri ileri taşıyanlar büyük projeler değil, büyük inançlardır. Ve her büyük değişim, küçük bir adımla başlar. Belki de o adım, bu yazıyı okuyan sizden gelecek.

Yorumlar
Yorum Gönder