Günlük hayatımızda basit ama öğretici bazı davranışlar vardır. Mesela bir çöpü yere atmaz, çöpe atarız. Sonra da o çöpü alıp eve götürmeyiz, değil mi? Çünkü biliriz ki o artık işimize yaramayan, hatta zararlı olabilecek bir şeydir.
Peki, neden bazı insanları hayatımızdan çıkardığımız halde tekrar tekrar içeri alırız...
Bu küçük ama derin düşünce aslında bize çok şey anlatıyor. Hayatımıza giren herkes kalıcı olmak zorunda değil. Bazen bazı insanlar gelir, öğretir, üzer, değiştirir, hatta bazen sadece yorar… Sonra bir noktada gitmeleri gerekir. Çünkü varlıkları huzurdan çok huzursuzluk getiriyordur. Güvenden çok güvensizlik… Sevgiden çok beklenti… İşte o zaman bir karar veririz... Hayatımızdan çıkarırız.
Ama sorun şu ki, biz insanlar bazen “duygu” ile “mantık” arasında köprü kurmakta zorlanıyoruz. Gidenin ardından ya merhamet duyarız ya da alışkanlıklarımıza yeniliriz. Ama unutmayalım: Bir çöpü çöpe attıktan sonra onu tekrar eve getirmenin anlamı yoktur. O kokuya, o pisliğe, o rahatsızlığa bir daha maruz kalmak neden...
Hayatın çöp kutusu da tam olarak budur işte… İçine attığın kişileri orada bırakmalısın. Yoksa aynı hikâyeyi, aynı kırgınlığı, aynı yanlışı tekrar tekrar yaşarsın. Bu defa hata onların değil, senin olur. Çünkü ikinci şansı bazı insanlar hak etmez, bazı ilişkiler de tekrar başlamayı değil, temelli bitmeyi hak eder.
Sonuç mu?
Kırıldığın yerden güçlü kalkmak istiyorsan, çöpe attığını eve taşımayacaksın.
Kendine saygın varsa, huzurunu da, kalbini de çöplük yapmayacaksın.
Ne demişler.. “Temizlik imandandır.” Bazen bu temizlik, ruhun yüklerinden kurtulmakla başlar.
Hayatını düzenlemek istiyorsan, çöp kutusunu kullanmayı bileceksin. Ama asıl marifet, attığını bir daha almamakta...

Yorumlar
Yorum Gönder